bazen, yazdıklarımı okuyanlar eni konu yalnız bir insan olduğumu düşünürler: oysa, bilseniz ben ne çok kalabalığım... “bir insanın hayatta çok arkadaşı olsa bile, dostları azdır” teorisine inat; ben, kendini dostlarla kuşatmayı becermiş bir adamım: geri dönüp baktığımda, en hakiki başarımın da bu olduğunu düşünüyorum...
kalbimin yönü aşka doğru döndüğü vakitlerde, itiraf etmeliyim ki pek de doğru kararlar ver(e)memişim. gelgelelim aynı yön duygusunu dostlarımı seçmekte kullanırken, sakalının üzerinden piposunu keyifle sarkıtan güngörmüş kaptanlar gibi maharetli olduğumu düşünüyorum: içgüdülerim çok az yanılmış. can dostlarıma bakıyorum da, çoğuyla uzun yıllardır sınanmışız beraberce. dostluğumuzun sağlamasını – iyi ve kötü günüyle; kahkahasıyla ve kederiyle - hayat ve zaman yapmış zaten bizim yerimize…
gülden’le bizi de, hayat sınamıştır hep: hem beraberce, hem ayrı ayrı.
ama,maalesef, daha çok onu…
ben gülden’e “boncuk” derim: boncuk mavi gözleri ne olursa olsun, ama ne olursa olsun yanımdadır, bilirim. ahlakın plastikleştiği zamanlarda yaşadığının bilincinde iki dost, hep dert ortağı olmuşuzdur o yüzden: asla suç ortağı değil… evinin bahçesine dökülen dertlerimi akşamüstleri tatlı tatlı esen rüzgar, yapraklarla beraber süpürüp götürmüştür sayısını anımsayamadığım kez. zaman zaman aralarına karışan sırlarsa, özenli evsahibim tarafından itinayla alınıp; kimsenin bulamayacağı manevi yüklüklere kaldırılmıştır. o evin bahçesi, o rüzgar; sabah kahvaltıları,öğlen limonataları ve akşam şarapları çift diplomalı bir terapistten daha faydalı olmuştur bana- ve bir çok başka insana.
o bahçe, benim maneviyatımı tamir ettiğim bir adadır. boncuk’un kahkahası illa çınlar,illa ortak mirasımız turgut’la bütün böcekler hayranlıkla izlenir; illa çok konuşulur – bazen de susulur : boncuk, ne zaman konuşacağını bildiği kadar, ne zaman susacağını da bilecek kadar iyi bir dosttur çünkü. sanırım, ben de zaman zaman bir ada olabildim dostuma…
dedim ya, aslında ben kalabalık bir adamım- aynı oranda da şanslı.
çünkü, dört buçuk yaşındakı turgut’un o inanılmaz tanımlamasıyla hayatımı “güzelten” bir boncuğum var…
*bu yazı, gülden’in doğum günü için yazıldı.dostlarıma verebileceğim en sahici hediyelerim: cümlelerim… ece, gülben, tanya, gülden: şimdiye kadar yazdıklarım… daha yazacaklarım da var elbette, zamanı geldikçe: dostlarım için güzellemeler…çünkü, hayatımı “güzelten” bu insanlara bazen yeteri kadar söyleyemiyorum sanki onları ne çok ve nasıl sevdiğimi. o yüzden,her zamanki gibi dilim yerine yazım söyleyecek bendeki hakikatı…