Pazar, Haziran 20, 2010

anımsamalar: ismail hakkı


yedi yıldır babalar günlerinde siyah bir mermerle konuşuyorum: bazen akıl danışıyor, bazen kızıyor, bazen gülüyor, bazen de sadece susup saygıyla dinliyorum. yedi yıldır, siyah mermer orada beni – bizi – bekliyor. sesimi(zi) özlediğini biliyorum, bizi özlediğini…
ismail hakkı hep kara koyun oldu hayatı boyunca. o yüzden, mezarlıktaki onca beyaz mermerli mezarın içindeki tek siyah taşın ona ait olması şaşırtıcı değil. aksi olsaydı şaşırtıcı olurdu aslında ama: tek düzeliğin içinde sessizce kaybolup gitmeyi kimse yakıştıramazdı ismail hakkı’ya… konu ne olursa olsun, ama gerçekten ne olursa olsun, hep öteki olmayı becerebilirdi. sanki , tanrı ona bu konuda özel bir yetenek vermişti…
kara koyun: ismail hakkı: babam…

hayata “eyvallah” çekmeden önce, defalarca hoca, namaz, dua istemediğini; kendisini şöyle şahane bir rakı sofrasıyla yolcu etmemizi istediğini söylerdi. istediğini yarı yarıya gerçekleştirebildim ancak: duadan sonra – ne yapıp edip “laikçe” bir hoca bulunmuştu ama- adet olduğu üzere havluya sarılmış “hediyeyi” uzatırken hocaya genişçe gülümsemiştim. adam, sanırım acı ve üzüntüden sinirlerimin bozulduğunu düşünüp, bu gülümsemeyi mahcup ve biraz da anlamaz bir tebessümle yanıtlamıştı. oysa benim aklımda hep ismail hakkı’nın ruhban sınıfı hakkındaki eleştirel ( buradaki “eleştirel”in bol cinsel çağrışımlı olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?) yorumları ve hocaya verilecek paralarla kurulabilecek çilingir sofralarının yüzölçümleri konusunda ince mühendislik hesapları içeren söylevleri vardı.
o ilk birkaç günden sonra , bütün bu dua-başörtüsü-kıymalı pide seremonisinin ardından; sanırım ilk önce eniştem mutfaktaki masanın kenarına iliştirilmiş tabaktaki bir parça beyaz peynir ve bir duble rakıyla babamın vasiyetini yerine getirmeye başlamıştı. onu yakın arkadaşlar izlemiş, giderek arapçanın bir süreliğine anadil ilan edildiği ev, mutfaktan başlayarak diğer odalara ve hatta terasa yayılan başka bir dille dolmaya başlamıştı: kadirşinaslığın,hüznün, ekabirliğin, sevginin, acının ve özlemin karışımı bu dili, şimdi cümlelerle açıklamama pek olanak yok. sadece, giderken biraz hüzünlü de olsa bize sarılan bir adamın gülümsemesi gibi bir dildi bu- ama ( ve mutlaka ) gülümsemeyi ve gitmeyi içeriyordu. saatler saatleri ve günler günleri kovaladıkça; geleneklere hürmeten mutfağa kurulan masa da giderek büyümüştü. özlemin büyüklüğüyle herkes onunla ilgili bir anısını anlatmaya başladığında ortaya çıkan sonuçsa; kahkahalar olmuştu. ismail hakkı yine muzipliğini yapmış ( onu en iyi tanımlayacak sözcüklerden biri “muziptir” sanırım ) bizi ele güne rezil etmişti. bu kadar çok gülünen başka bir cenaze evi görmedim, göreceğimi de pek düşünmüyorum açıkçası….dışarıdan bakıldığında, anlayışsız gözlerin, bilhassa kalplerin kınayacağı bu manzara, dostlarının ona ne kadar da layık olduğunu gösteriyordu bir bakıma. onu, hakettiği gibi uğurluyorlardı: istediği gibi…
aslına bakılırsa, bu kahkahaları biraz da korkumuz besliyordu. insanın “nisyan ile malul” olduğunu bildiğimiz için, unutmaktan korkuyor; herkes onunla ilgili en güzel, en tatlı anını/anısını anlatıyordu ki, hiç unutmasın, unutulmasın. ismail hakkı sağolsun, bu konuda herkese oldukça cömert davrandığından ve de muzip bir çocuk olmayı 57 yıl boyunca bırakmadığından bu anıların çok da kolay unutulacağını sanmıyorum. yine de bir gün bunların hiç değilse bir bölümünü bir araya getirmeli diye düşünüyorum. büyüyüp yazar olursam bir gün eğer…

bütün bunlarla beraber, bir şeyin yanlış düşünülmesini istemem: evet, ismail hakkı yaşamanın tadını bilir ve severdi ama dedim ya, o hep kara koyun olmayı seçmişti: sevgili yoldaşı taylan özgür’ün adını bana miras bırakmış, bütün umuduyla değiştirebileceğine inandığı bir dünya için işkencelerden geçmiş, hapislerde yatmıştı. haklıyı haksızı bilmeye, anlamaya çalışmıştı.adalete, hakka, insanca yaşamaya inanmıştı. yaratıcı bir mühendis olmuş, nevi şahsına münhasır bir çok yenilik geliştirmişti…

iyi bir baba mıydı: bana göre, ismail hakkı hiçbir zaman dünyanın en iyi babası olmadı. zaten olsaydı, o zaman ismail hakkı olamazdı. ama, bütün hatalarıyla ve günahlarıyla, onun da bir insan olduğunu kabul edeli uzun zaman oldu. her ne yaptıysam affetsin, her ne yaptıysa affettim…çünkü, beni sevdiğini hep bildim ve ne güzel ki, hiçbir zaman bunu söylemeyi ihmal etmedi. “seni seviyorum” diyebilmenin güzelliğini ve erdemini bana o öğretti diyebilirim…
bugün geriye dönüp baktığımda onun ve tabii ki kendine eş seçtiği ve asla vazgeçmediği sevgilisinin, annemin; benim ve kardeşimin hayatını ne kadar zenginleştirdiklerini görüyorum.son yıllarında yakınlaştığımız, birbirimizi daha iyi anlamaya başladığımız için ne kadar şanslı olduğumu(zu) da…

benim bir babam ( hala ) var: o, şimdi siyah bir mermer gibi görünse de uzaktan, muzip gözleri hep üzerimde olacak. biliyorum:yine tuhaf teorileriyle beni çileden çıkaracak, aşkın ne kadar önemli olduğunu anlatacak, gururlu bir çerkes olmakla ilgili hikayelerden bahsedecek ya da gururlu bir insan olmaktan sadece… beni, bizi ve herkesi kızdıracak bir sürü şey yapacak; kara koyun olmayı seçmenin ne kadar büyük bir erdem olduğunu hatırlatacak bir sürü şeyi, inadına yapacak…
ismail hakkı beni hep inadına sevecek: öyle bir inat ki bu, ölmüş olması bile bu inadı değiştiremeyecek…

evet, benim babam beni hep sevecek…


*bu yazıyı yazalı iki yıl olmuş: dokuz yıldır babalar gününde yanımda değil ismail hakkı.yine de, hala gururlandırmayı beceriyor beni.geçtiğimiz günlerde bursa'da açılan ve deniz gezmiş'lere adanan "üç fidan" anıtının açılışında; hapishane arkadaşlarıyla buluştuğumuzda bunu bir kez daha hissettim.bana bakarken gözleri dolan o mert adamlar , sadece bakışlarıyla çok şey anlattılar.
"hafıza-ı beşer, nisyan ile malüldür".çok korkuyorum, babamın sesinin tonunu;rakı kadehini tutuşunu, bıyıklarındaki sigara sarılarını ve bakışlarını unutmaktan...
ismail hakkı'yı ismail hakkı yapan şeylerin; arızalı doğmuş zihnimizden usulcacık silinmesinden...
o yüzden,sürekli onunla ilgili anılar anlatıyorum/anlattırıyorum:çünkü, birisi unutulduğunda gerçekten ölür...
ismail hakkı'yı hala çok seviyorum:şimdi siyah bir taş gibi görünse de...

1 yorum:

İzleyiciler

Hakkımda

Fotoğrafım
Türkiye
"verba volant, scripta manent..."